10 Eylül 2013 Salı

ÖLÜM HALİNDE MİRASÇILARIN MÜKELLEFİYET DURUMLARI



           


Bilindiği gibi, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 12. maddesinde, “Ölüm halinde mükelleflerin ödevleri, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçer. Ancak, mirasçılardan her biri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu olurlar.”  hükmüne, 16. maddesinde ise “Vergi kanunlarında hüküm bulunmayan hallerde ölüm dolayısıyla mirasçılara geçen ödevlerin yerine getirilmesinde bildirme ve beyanname verme sürelerine üç ay eklenir.” hükmüne yer verilmiştir.
            
Aynı Kanunun 164. maddesinde de, “Ölüm işi bırakma hükmündedir. Ölüm mükellefin mirası reddetmemiş mirasçıları tarafından vergi dairesine bildirilir. Mirasçılardan herhangi birinin ölümü bildirmesi diğer mirasçıları bu ödevden kurtarır.” denilmiştir.
            
Bu hükümlere göre, mükellefin ölümü işi bırakma hükmünde olup, ölüm halinde mükellefin ödevleri mirası reddetmemiş kanuni mirasçılarına geçmekte ve ölüm olayında ölümümün vuku bulduğu tarihten itibaren 1 ay içerisinde mirasçılardan herhangi biri tarafından vergi dairesine bildirilmesi gerekmektedir.

2001/1 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu İç Genelgesi’nde; “... Murisin ölümünden itibaren mirasçıların aynı işe aralıksız devam etmeleri halinde, ölüm tarihinin muris için  işi bırakma, mirasçıları için ise işe başlama olarak kabul edilmesi, işe devam edecek olan mirasçıların ölüm tarihini takip eden 1 ay içinde bildirimde bulunmaları durumunda bildirimin zamanında yapıldığının kabul edilmesi ve mirasçıların mükellefiyetlerinin murisin ölüm tarihinden itibaren tesis edilmesi gerekecektir.

Öte yandan Vergi Usul Kanunu’nun 257’inci maddesinde yer alan yetkiye istinaden,  murisin mevcut defter ve belgelerinin ölüm tarihini içeren  hesap dönemi sonuna kadar işe devam eden mirasçılar tarafından kullanılması  uygun görülmüştür.

 Bu durumda, murisin faaliyetine yönelik hesaplarının ölüm tarihi itibariyle kapatılması ve işe devam eden mirasçıların hesaplarının  ise yeniden açılması gerekmektedir.

Ayrıca, işe devam eden mirasçıların söz konusu hesap döneminin son ayı içinde yeni hesap dönemi için kendi adlarına defter tasdik ettirmeleri ve usulüne uygun olarak belgelerini anlaşmalı matbaalara bastırmak veya notere tasdik ettirmek suretiyle kullanmaları gerektiği ise tabiidir.” denilmektedir.

Kollektif ve Adi Komandit gibi tüzel kişiliği haiz şirketlerde ortak değişikliğinin, ortak sayısındaki artış veya azalışın mükellefiyete ve hesap dönemine etkisi yoktur. Zira şirket kar zararın taksimini hesap dönemi sonunda o tarihte mevcut ortaklar itibariyle yapar. Sene içinde ayrılan ortağın, ayrıldığı tarihe göre tespit edilecek kar zarardan pay alması normal olarak söz konusu olamaz. Dönem içinde alınan ortağın da kar payı ortaklığa alındığı tarihten sonraki devre ile sınırlandırılamaz. Dolayısıyla vergilendirme yönünden de ayrılma veya şirkete girme tarihi itibariyle ortakların payına isabet eden kar tutarının bilinmemesi ve buna bağlı olarak hesap döneminin bu tarihler itibari ile belirlenmesine ihtiyaç yoktur. Ancak iki ortaktan oluşan bir kollektif şirkette, ortaklardan birinin ölmesi veya ortaklıktan ayrılması halinde, ortak sayısı bire (teke) düşeceğinden artık bir ortaklıktan söz edilemeyeceği ve kollektif şirket ferdi işletmeye dönüşeceği için işlemlerin yeni duruma göre tesis edilmesi gerekecektir.   
           
Öte yandan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 372’nci maddesinde; “Ölüm halinde vergi cezası düşer.” denilmektedir.

Bu durumda; ölüm halinde kesilmeyecek cezalar sadece ölen kimsenin fiillerinden doğmuş olan suçlarla ilgili olanlardır. Varislerin sorumlu sıfatıyla ölen mükellef namına yapmaları gereken ödevleri yerine getirmemeleri halinde kendileri adına kanunda öngörülen cezalar kesilir.

Doğal ölüm veya gaiplik halinde söz konusu kişinin hayatta iken yaptığı fiillere isabet eden vergi cezaları düşer. Burada cezanın kesinleşmiş olup olmamasının bir önemi yoktur. Ölümle kesinleşip ödenecek aşamaya gelmiş olan cezalar düştüğü gibi, daha sonra saptanan suçların getirdiği cezalarda kesilmez.