Bilindiği gibi, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 12. maddesinde, “Ölüm halinde
mükelleflerin ödevleri, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına
geçer. Ancak, mirasçılardan her biri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri
nispetinde sorumlu olurlar.” hükmüne, 16. maddesinde ise “Vergi
kanunlarında hüküm bulunmayan hallerde ölüm dolayısıyla mirasçılara geçen
ödevlerin yerine getirilmesinde bildirme ve beyanname verme sürelerine üç ay
eklenir.” hükmüne yer verilmiştir.
2001/1 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu İç Genelgesi’nde; “... Murisin ölümünden
itibaren mirasçıların aynı işe aralıksız devam etmeleri halinde, ölüm tarihinin
muris için işi bırakma, mirasçıları için ise işe başlama olarak kabul
edilmesi, işe devam edecek olan mirasçıların ölüm tarihini takip eden 1 ay
içinde bildirimde bulunmaları durumunda bildirimin zamanında yapıldığının kabul
edilmesi ve mirasçıların mükellefiyetlerinin murisin ölüm tarihinden itibaren
tesis edilmesi gerekecektir.
Öte yandan Vergi Usul Kanunu’nun 257’inci maddesinde yer alan yetkiye
istinaden, murisin mevcut defter ve belgelerinin ölüm tarihini
içeren hesap dönemi sonuna kadar işe devam eden mirasçılar tarafından
kullanılması uygun görülmüştür.
Bu durumda, murisin faaliyetine yönelik hesaplarının ölüm tarihi itibariyle
kapatılması ve işe devam eden mirasçıların hesaplarının ise yeniden
açılması gerekmektedir.
Ayrıca, işe devam eden mirasçıların söz konusu hesap döneminin son ayı içinde
yeni hesap dönemi için kendi adlarına defter tasdik ettirmeleri ve usulüne
uygun olarak belgelerini anlaşmalı matbaalara bastırmak veya notere tasdik
ettirmek suretiyle kullanmaları gerektiği ise tabiidir.” denilmektedir.
Kollektif ve Adi Komandit gibi tüzel kişiliği haiz şirketlerde ortak
değişikliğinin, ortak sayısındaki artış veya azalışın mükellefiyete ve hesap
dönemine etkisi yoktur. Zira şirket kar zararın taksimini hesap dönemi sonunda
o tarihte mevcut ortaklar itibariyle yapar. Sene içinde ayrılan ortağın,
ayrıldığı tarihe göre tespit edilecek kar zarardan pay alması normal olarak söz
konusu olamaz. Dönem içinde alınan ortağın da kar payı ortaklığa alındığı
tarihten sonraki devre ile sınırlandırılamaz. Dolayısıyla vergilendirme
yönünden de ayrılma veya şirkete girme tarihi itibariyle ortakların payına
isabet eden kar tutarının bilinmemesi ve buna bağlı olarak hesap döneminin bu
tarihler itibari ile belirlenmesine ihtiyaç yoktur. Ancak iki ortaktan oluşan
bir kollektif şirkette, ortaklardan birinin ölmesi veya ortaklıktan ayrılması
halinde, ortak sayısı bire (teke) düşeceğinden artık bir ortaklıktan söz
edilemeyeceği ve kollektif şirket ferdi işletmeye dönüşeceği için işlemlerin
yeni duruma göre tesis edilmesi gerekecektir.
Öte yandan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 372’nci maddesinde; “Ölüm halinde
vergi cezası düşer.” denilmektedir.
Bu durumda; ölüm halinde kesilmeyecek cezalar sadece ölen kimsenin fiillerinden
doğmuş olan suçlarla ilgili olanlardır. Varislerin sorumlu sıfatıyla ölen
mükellef namına yapmaları gereken ödevleri yerine getirmemeleri halinde
kendileri adına kanunda öngörülen cezalar kesilir.
Doğal ölüm veya gaiplik halinde söz konusu kişinin hayatta iken yaptığı
fiillere isabet eden vergi cezaları düşer. Burada cezanın kesinleşmiş olup olmamasının
bir önemi yoktur. Ölümle kesinleşip ödenecek aşamaya gelmiş olan cezalar
düştüğü gibi, daha sonra saptanan suçların getirdiği cezalarda kesilmez.